23 Şubat 2011 Çarşamba

Şahane Serseri

,
yolumdan çekil yavrum
bağlasalar duramam
demir asa demir çarık dedim
neyleyim!
yolculuk dedim
ağaçlara tünedi yine akşam kargalarla bir
rüzgar kendini yerden yere vuruyor
kırık dökük yıldızlar belirdi uzaktan
telsiz mevceleri ardım sıra koşturuyor
anamdan yolcu doğmuşum
yedi dağın yolları kalbimden geçer
salkım salkım mısralar gelir içimden
dudaklarımda yağmur damlaları
alır beni yollar beni alır gider
anamdan yolcu doğmuşum
nehirlerle birlikte denizlere kavuştum
akşam dedim
şu koca dünya dedim
ağlasam dedim
yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir
ekmeğin ve şarabın peşinden
turnaların peşinden 

11 Şubat 2011 Cuma

Vazgeçilmez 3'lüler :)

,

Vazgeçilmez üçlüler

deniz, kum, güneş
yumruk, tekme, kafa
Mazhar Fuat Özkan ( MFÖ )
At Avrat Silah
Metin, Ali, Feyyaz
Ronaldo, Rivaldo, Ronaldinho
fizik, kimya, biyoloji
hale, lale, jale
back to the future 1-2-3
kulak, burun, boğaz
sigara, bira, çerez
tekila, erik, tuz
cut-copy-paste
yatak, yorgan, yastık
normal, super, kursunsuz
raki, beyaz peynir ve kavun
gez, göz, arpacık
üçlü piriz
vatan, millet, sakarya
giriş, gelişme, sonuç
yol, su, elektrik
içki, kumar, kadın
İnek Şaban, Güdük Necmi, Damat Ferit
para, para, para
ctrl - alt - del
görmedim, duymadım, söylemedim
devlet, mafia, siyaset

Salaklık Tarihi

,
Gillette şirketi 1902 yılında güvenli jilet satmaya başladığında yüzlerce erkek satın aldı... Sonra da bu jiletlerin sakallarını kesmediğini söyleyerek onları çöpe attılar... Gillette yetkilileri, mutsuz müşterilerin tıraş olmadan önce jiletin sarıldığı kağıdı çıkarmadıklarını fark ettiler...
Chevrolet, yeni model arabası için "Nova" ismini buldu ama sonra arabayı Latin Amerika'da satamayacakları anlaşıldı... Çünkü "Nova", İspanyolca'da "gitmez" anlamına geliyordu...
1932 yılında Los Angeles olimpiyatlarında Fransız atlet Jules Noel'in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı... Çünkü atışı izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını izlemek için arkalarını dönmüşlerdi...
Meksika'daki bir sağlıklı yaşam merkezinin sahibi, vasiyetine mezarlığın sigara içilmeyen bölümünde gömülmek istediğini ısrarla ekletmeye çalıştı.

Çatlak

,

Çatlak 

Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna astığı testilerle dereden su taşırmış evine.. Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış... Diğeri ise hiç kusursuz ve
çatlaksızmış; ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve. Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış iki sene her gün bu şekilde geçmiş.
Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış... Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. Fakat zavallı çatlak olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi,ırmak kenarında adama şöyle demiş:
"Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar akıp gidiyor.." Adam gülümseyerek dönmüş testiye; "Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok.Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlaklığını biliyordum. Senin tarafına çiçek tohumları ektim.. Ve hergün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın. 2 senedir o güzel çiçekleri toplayıp,masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim" diye cevap vermiş.
Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz Her birimizin kendine has kusurları vardır.
Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı ilginç yapan,mükafatlandıran, renklendiren.
Etrafımızdaki her kişiyi,oldukları gibi kabullenin. Onlardadaki kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görün...

8 Şubat 2011 Salı

İçinizdeki Yolculuk

,
Yıkamadığım kaç duvar var? Ya da yıkmaya cesaret edemediğim? Biliyorum birgün o duvarların arkasındaki göremediklerim, yapamadıklarım için yaşlar birikecek gözümde. Keşkeler düğüm olacak boğazımda. En acısı bunları bilmek ve buna rağmen hala o duvarları seyretmek. Bile bile altında kalacağını, dibine kadar gidip gidip geri dönmek..
Hep böyle midir karar almalar? Yeni bir yola devam etmek ya da eskisinde kalmak. Nedense hep eskisinin acıları çöker insanın içine, yeninin heyecanını bastırır. Öfkelenirsin kendine ama gerçek şudur : seçmedigin yolun tortusu kalır içinde. Çünkü genelde eskisi bırakılıp gidilemez. Keşke dedirten hep başka detaylar vardır seçmediğine ait. Kaç yol ayrımına da gelsen, kaç seçim yapsan da boyledir.
Bırakmayı göze alamadığın, alışkanlık olmuş eski.. Huzur veren güven veren.. Ve masmavi bir deniz gibi karşında duran diğer yol. Tek yapman gereken ayakkabılarını çıkarıp ayaklarını o mavi serinliğe kavuşturmakken nedense ayakkabının ipleri düğüm olur. Açamazsın. Açtığında da o serinlik üşütür mü diye korkarsın. Giyersin ayakkabılarını ayağına, doğru evine dönersin tekrar cesaretini toplayana kadar. Ertesi gün ya da bir sene sonra. Gene gelirsin.. Belki aynısını yaşarsın belki ayakkabılarınla girersin suya.
Kendi seçimlerimizin kendimizi törpülediği, içimizde kıpkırmızı kanayan tazecik yaraların üstüne tuz basmayı kendi kendimize öğrendiğimiz bir alışanlık hayat. Herkesin vardır içinde ılık ılık kan sızdıran küçük büyük yaraları, çizikleri. Kaç tane gülen yüzün yüreği seçiminden mutlu olduğu icin gülüyordur? Kaç tane iyi niyetli, tertemiz yürek aslında sabahı sabah ediyordur bazı geceler? Alışanlıklar mı yoksa yepyeni heyecanlar veren,

18 Ocak 2011 Salı

Haydi gül gül gül !

,
En doğal insani tepki. katıla katıla gülmek, gülümsemek, sıkıntılı gülmek, nezaketen gülmek, aşağılarcasına gülmek gibi çeşitleri vardır ama 18 farklı gülme çeşidinden yalnız biri neşenin ifadesiymiş: yanak kası ağız kenarlarını simetrik olarak yukarıya doğru çekiyor ve göz kenarlarında kuş ayağı gibi kırışıklara yol açıyor.

  1.       Gülme sayesinde vücudun daha çok bağışıklık maddesi salgıladığı kanıtlandı.Sadece yanak kaslerı ve göz kaslerı mutluluğun ifadesinde görevliler. insanın yüz ifadesinden anlaşılamasa bile, kişinin ne kadar eğlendiği yanak kaslarındaki küçük elektriksel sinyallerin ölçülmesiyle anlaşılabilir.

14 Ocak 2011 Cuma

Başlığı Siz Bulun !

,
Yazıma başlarken dostlar aslında başlığı epeyce düşündüm ama bir şey bulamadım. En uygun olan boş bırakmak galiba. Neden mi ? Anlam veremediğim olaylar dizisi bizleri yiyorda ondan. Nasıl yiyor diyeceksiniz ? Türkiye'de yaşam öylesine hızlı ki emin olun sabah kalkıyoruz ve bir çok şeyin daha farklı olduğunu görüyoruz. Bugün Daily Mail'de okudum. Şunu yazmışlar Türkiye de sigara ve içki artık tabu oldu. He bu nedir tartışılır. İyi midir ? Kötü müdür ? Ama önemli olan bir şey var Türkiye değişiyor ve biz bunun farkındayız. Hiçbirimiz sigarayı ve alkolü 
savunmuyoruz tabii ama gerçek olan bir şey var .Türkiye her geçen gün biraz daha değişiyor, ve biz bu olay fırtınaları içerisinden yakalayabildiklerimizi sizinle paylaşıyoruz

13 Ocak 2011 Perşembe

Sosyo-Merak Dizisi -2

,
Sosyo-Merak Dizisi -2

Okyanusun en derin noktası

- Bir kilogram ağırlığındaki bir cismin okyanusun en derin noktası olan Mariana Çukuru'na ulaşması tam bir saat alıyor.

- İkinci Dünya Savaşı'nda ABD'liler, yarasaları bomba ikmali için kullanmayı denemişler.

- Tavuğun ne renk yumurtlayacağını kulak memelerinin rengine bakarak anlamak mümkün. Eğer kulak memeleri beyazsa yumurtası beyaz, kırmızıysa yumurtası kahverengi oluyor.

- 10'uncu yüzyılda İran'ın veziriazamı olan Abdul Kasım İsmail, kitaplarına çok düşkün bir adammış. Bu sıradan bir düşkünlük değil. 117000 cilt kitaptan oluşan kütüphanesini nereye giderse yanında götürüyormuş.Bu iş için develeri kullanıyormuş. Özel eğitimli 400 deve, alfabetik olarak sıralanarak vezirin kitaplarını taşıyorlarmış. 

Sosyo-Merak Dizisi -I

,

Bunları Biliyor muydunuz ?

  • Kendi dirseğini yalamanın imkansız olduğunu
  • Ördeğin vakvaklamasının yankı yaratmadığını ve bunu kimsenin açıklayamadığını
  • Dünyadaki fotokopi makinelerinde meydana gelen arızaların %23 ünün, makinenin üstüne oturup kendi popolarının fotokopisini çekmek isteyen insanlar sayesinde meydana geldiğini
  • Yaşamın boyunca uyku sırasında yaklaşık 70 böcek ve 10 örümcek yiyeceğini (Mmmmh!!:)
  • İdrarın zifiri karanlıkta parladığını
  • Eğer çok şiddetli hapşırırsan, kaburgalarından birini kırabileceğini
  • Hapşırmayı engellemeye calışırsan, başındaki veya boynundaki damarlardan birinin yırtılabileceğini ve ölebileceğini

12 Ocak 2011 Çarşamba

Değişen Dünya Düzeni

,
Değişen dünya düzeninde bizede bir yer düşüyor elbette. Amerika, İngiltere gibi ülkeler gelişirken Türkiye'de bazı şeyleri yakalamıyor değil. Ama bu nasıl oluyor ?

Hepimiz Türkiye'ye giren sıcak paranın farkındayız. Peki bunun sonu gelmeyecek mi ? Bu parayı verenler sonunda bu parayı piyasadan çekmeyecekler mi ?

Sıcak para insanın damarlarındaki kan gibidir. Bir anda çekilince Türkiye'nin hali vahim bir durumu kaplar. 


Hep diyoruz ya 2000'den sonra Türkiye krize girdi diye. Bence asıl büüyk kriz daha gelmedi diyebilirim. Çünkü Japonya ve benzeri ülkeler Türkiye'ye aşırı sıcak para getirdiler, bankalara yatırdılar. Ama bunun geri dönütü olacak gibi düşünüyorum. Sizce ?

11 Ocak 2011 Salı

Sosyofikir Kitlesi

,
   Ben zaten Sosyofikir'in belirli bir  kitleye hizmet vereceğini biliyordum. Öyle de oldu. Sosyofikir neden fazla kişi tarafından kullanılmıyor ve benzeri sorular aklınızda olabilir. Bunun sebebi farklı kitlelerden bahsetmemizdir. Şimdi ben buraya medya sitesi açsam ve ünlülerle ilgili dedikodu yapsam site hitten ve yorumdan geçilmez. Aynı şekilde biliyoruz ki arkadaşlık siteleri çok revaşta şimdi vb. vb.

 AMA SOSYOFİKİR HERŞEYE İNAT DİRENİYOR, DİRENECEK !

Sosyofikir konuları, yazıları, tüm paylaşımları özenle hazırlanarak önünüze koyuluyor. Biz okumaktan zevk almayacağımız bir yazıyı platformda paylaşmayız. Yorumlarınızın çok değerli olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum. Yazıları okuduktan sonra altına küçük bir yorum yapaiblirsiniz. Üye olmanıza gerek yok anonim olarak seçtiğniizde sekmeyi yorumunuzu rahatlıkla yazabilirsiniz. ve ya adı soyadı kısmına isminizi yazıpta yorum yapabilirsiniz.

7 Ocak 2011 Cuma

Amerikalıların elektrikli aletleri neden 110 voltla çalışır?

,

Kullanılan gerilimin düzeyi arttıkça, aynı güç talebine yanıt verebilmek için göze alınması gereken ‘dağıtım kayıpları’ azalır. Fakat buna karşılık, elektrik kullanımına bağlı kazalar sonucunda ölüm olasılığı artar. Dolayısıyla 110 veya 220V tercihi, güvenlik ile ekonomi arasındaki en iyi çözüm arayışından kaynaklanmıştır. ABD’de elektriğin, doğru akım sistemleriyle ilk kullanılmaya başladığı sıralarda, 110V’un daha güvenli olacağı düşünülmüş, daha sonra alternatif akıma geçildiğinde, bu gerilim düzeyi korunmuştur.Avrupa’da ise, ilk kullanım keza 110V’la başlamış olmakla beraber, 220V’la da güvenli bir şekilde çalışılabileceği kanaatine varılınca, bu yüksek gerilim düzeyine geçilmiştir. Altyapıyı bir kere 110V’a göre oluşturduktan sonra değiştirmek, ciddi bir maliyeti gerektirdiği gibi, tek başına yetersizdir de. Çünkü tüm elektrikli alet stoğunun da, yeni gerilim düzeyine uyarlanması gerekir.

Neden El Sıkışırız ?

,

Tokalaşma aslında çağlar öncesi bir adet. Çok eski çağlarda, tüm erkekler bir silah taşıyor ve çoğunluğu da bu silahı sağ eli ile kullanıyordu. Bir erkek diğerine dost olduğunu, elinde silah bulunmadığını göstermek için, boş sağ elini uzatıyor, digeri de aynı şeyi yapıyordu. Ama her iki taraf da kendini emniyete almak, diğerini aniden silahını çekmesine mani olmak için, birbirinden emin olana kadar, birlikte ellerini hafifçe sıkarak duruyorlardı.

Temel Reis Gerçekten Ispanakla mı Güçlendi ?

,

Ispanak, vitamin ve diğer besin maddeleri bakımından oldukça zengin bir sebzedir. Yapısının büyük bir kısmını su oluşturur. Özellikle C vitamini diğer sebzelere oranla daha fazladır hatta limon, portakal gibi turunçgillere yakındır. Ispanak kalsiyum ve demir bakımından da zengindir.
Ancak ıspanağı diğer yeşil sebzelerden ayıran, demir bakımından aşırı bir zenginlik de söz konusu değildir. Eşit ağırlıklı bir hamburgerde de ıspanak kadar demir vardır. Ayrıca bir mineralin bir sebzede çok bulunması, yenilince doğrudan vücudumuza geçeceği ve vücudumuzu bu mineraller bakımından zenginleştirip kuvvetlendireceği anlamına gelmez.
Her ne kadar çizgi roman kahramanlarının en eskilerinden olan Temel Reis zorda kalınca, bir konserve kutusu açıp içindeki ıspanağı yiyince adeleleri, pazuları şişip insan üstü bir güce sahip oluyor gibi görünüyorsa da ıspanağın içindeki gerek kalsiyumun gerekse demirin insan vücudu tarafından emilmesi zordur. Bu nedenle ıspanaktaki demirin insana pek faydası yoktur. 

Mikrodalga fırınlar yiyeceği nasıl pişirir?

,
       Diyelim ki, normal bir fırında bir keki pişiriyorsunuz. Kekler normal olarak 170-180 derecede pişirilirler. Ama siz fırını yanlışlıkla 250 dereceye ayarlarsanız, olacak olan, kekin daha içi ısınmamışkenn, dışının yanmasıdır. Normal bir fırında, ısı önce yemeğin piştiği kap sonrada yemeğin dışı ile temas eder ve oradan içine doğru yayılır. Fırının içinde ısınan kuru hava da, kekin içi hala nemli iken dışını kurutur ve kahverengi bir kabuğun oluşmasına yol açar. 
Bir mikrodalga fırında kullnılan, yani yiyeceğin üzerine gönderilen mikrodalgalar 2.500 megahertz frekansındaki radyo dalgaları boyutunda olup, frekansları FM radyo bandı frekansının yaklaşık 20 mislidir. 
Bu frekanstaki radyo dalgalarının ilginç bir özelliği vardır. Su, yağ, şeker tarafından çok rahat emilmelerine rağmen plastik, cam, seramik gibi malzemeler, nitrojen ve oksijen gibi gazlarca emilmezler ve tekrar gerisin geriye yansıtılırlar. 

Destekçilerim.

http://t2.gstatic.com/images?q=tbn:ZC_qiWUzR7GtJM:http://img138.imageshack.us/img138/9834/imt.png

Duyurular

  • Sitemiz en iyi Mozilla Firefox internet tarayıcısında görünür.
Sosyofikir Hizmet Noktası Sadece Bu Platform'da Mevcuttur.